blogda ara

25 Aralık 2010 Cumartesi

Tesadüfleri severim.. Evet! :D

     

       Servisin korna sesiyle kendime geldim ve hızlıca evden çıktım. Geyik muhabbeti yaptık arkadaşlarla. Okula vardığımızda çantamı almayı unuttuğumu farkettim. Tanrım ne kadar aptalım. Arkama bir baktım çantam yok. :D
      Sonra tabi çanta olmayınca okula gitmekten vazgeçtim. Bindim otobüse çarşıya gittim. Otobüste bir sürü öğrenci vardı. Hepsi okula yetişmeye çalışıyodu. Bense okuldan ters yöne gidiyordum. Kimse farketmeden montumun fermuarını çektim. Formamı görmemeliydiler. Birkaç kişi görmüş olmalı ki alayla yüzüme baktı.
      Gittim çarşıya. Yolda yürüyorum. Ama çok fazla araba var. Ana caddedeyim. Kaldırımda, hemen yanımda bir çocuk var, başka kimse yok. Benim yaşlarımda uzun boylu bir çocuk. Yürüyoruz. Bakıyor. Bakıyorum. Gülüyor. Bende gülüyorum. Şal-şapka var yüzü gözükmüyor. Sadece gözleri gözüküyor. Yeşil-mavi arası bir renk gözleri. Sonra günaydın dedi. Bende tanıyor muyum acaba diye baktım yüzüne mal mal. Zaten yüzü gözükmüyordu doğru düzgün. Ama yok tanımıyorum abi. Bende günaydın dedim sonra. Hangi okuldansın dedi. Söyledim. Şaşkın bir ifadeyle, ama ters yöne gidiyorsun sen dedi. Güldü. Güldüm. Okula gitmiyorum. Okuldan dönüyorum dedim. Tabi bunları konuşurken ana caddede ilerliyoruz ve çok fazla ses var. Vızır vızır arabalar geçiyor. Kendi sesimi bile zor duyuyorum. Her söylediğimi iki üç kez tekrarlamak zorunda kaldım, oda öyle. Birşey söyledi, haıı anlamadım dedim. Elimle şalını indirip yüzüne baktım. Sakalları elime battı. Yavaşça geri çekildim ve yürümeye devam ettik.
      Bir adam bize doğru geldi. Konuşmaya başladılar. Yüzüme sen kimsin der gibi baktı. Babasıymış. Şansa bak. Babasıyla bile tanıştım. Çocuk birşey diyemedi. Arkadaşım dese, değildim. Sevgilim dese, hiç değildim. Tanışalı yirmi dakika olmuştu. Tabi tanışmak denirse... Adımı bile sormamıştı. Sormamıştım.
       Yürümeye devam ettik. Okula çok geçkaldın dedim. Önemli değil dedi. Eve gitmem gerektiğini ve otobüse bineceğimi söyledim. Durağa gittik. Benimle birlikte otobüs bekledi. Beş numaraya binmem gerekiyordu. Ama bir türlü beş numaralı otobüs gelmedi durağa. Ben bakıyordum. Üç geliyordu. Çocuk ahaah üç, beş değil falan diyordu. Gülüşüyorduk. Sonra otobüs geldi. Bende otobüse binmek için ileri atıldım. Kolumdan tuttu. Çekti. Adın ne peki adını söylemedin dedi. Söyledim. Sordum oda söyledi. Otobüse bindim. Otobüs ilerleyene kadar bekledi.
       Eve gidince ilk işim facebookta onu aramak oldu. Ama bulamadım. Offf keşke beraber takılsaydık biraz daha. Eve geldinde noldu kızım diye kızdım kendime. İnşallah bir yerde yine karşılaşırız onunla. Çok kafaya takmamak lazım. Byyyss...

19 Aralık 2010 Pazar

Sevgilim olmayabilir misin?


Hiçbir yerinde yok asaletin ibresi
Sesinde kamaşmasında tensel bir büyünün
Atlas hani libas ve kuytu bakışlı mavi gözlerin
Sanki hepimize bütün şiirleri hala fısıldayan
Bir eski büyük şairmiş gibi
Aşk bir erken didişme bir sorgu sualmiş de
Mezbele ve yaralıymış eski yaraların yeniden kanamasından
Hiçbir yerde yok asaletin ibresi
Bir adamın yüzünde ya da yalana çok benzeyen
Bir doğru sözünde belki.....
Saçlarının çevriminde ıslak bir beyaz kadının
Yüksek rakımlı göllerin buzul saflığında
Ve kokusunda çiçeklerinin kanirejin
Elbet şiir olacak şairin tesellisi
Ve en kötüsü bile işe yarayacak aşklaşmaların
Yazana değilse bile okuyana faydalı
"bak aynı başına gelmiş adamın benim başıma gelen"
O da üzülmüş aynı benim gibi ....
Benimki daha acıklı değil onunkinden,
Fiyakalı değil onun acısı benimkinden..
Sade güzel olan kelimeler..
Sade kelimeler...
Kelimeler....
Sen aşka aşıksın müsaitsin gördüğünü abartmaya
Biz olsa olsa bir müddet aşklaştık aşkım aşık olmadık
Bir elim sana uzanır, öteki berikinin zaten elinde
Bırak yoluma gideyim bildiğimce
Yabancısı olduğum bir şey değil yabancılar
Baktım yerlisi yabancısı aşağı yukarı hepsi benzer erkekler....
Eğer bir söz, bir ses bekliyorsan bu adamdan
içinde hiç gönderme isteği bulunmayan bir git
Lazımsa eğer...
işte orada duruyor...
Ağzımın bir yerinde...
Almak ister misin dilini sokup aklıma
Sana ait olan herşeyi bir nefeste
Bir göz yumma anında
Bir soğuk telefon konuşmasında
Geri alabilir misin?
Seni benden geri alabilir misin?
Kovabilir misin beni senden?
Sevgilim..
Yoksa sen,
Sevgilim olmayabilir misin ?

8 Aralık 2010 Çarşamba

*Tous que je sais, ce que je ne sais rien.

...asdfghjkkşdfcgvhbjnkmlö...


      Dayanmak zorundayım.
     
     Güç de olsa gelen fırtınaya karşı dayanmak zorundayım. Herkes için. Ama her şeyden önce kendim için. Ucu yeni sivriltilmiş bir kalem gibi çizmekte rotamı… Durabildiğim kadar, dayanabildiğim kadar duracağım karşısında. Fırtınalara karşı duruşumdur beni ben yapan.

www.Offfs_Çok sıkıldım.com

     
      Özgürlüğü arıyorum ben tüm tutsak yanlarıma rağmen. Bencilce sahiplendim acıyı. Paylaşmadım. Bir başkasının da aynı acıyı çekebileceğini düşünmek dayanılmazdı. İmkânsız olduğunu bile bile… İhtimallerle sarhoş oldum. Şimdi yüzümde çözemediğim bir ifade var, acıyı, sıkıntıyı ya da karamsarlığı andıran, ama sanki hiçbiri olmayan bir ifade bu.


     Uzanan sahile çarpan dalgaları izlerken, bakışlarım boş gelir karşı rıhtıma. Sessiz olur attığım adımlar. Gecelere hüzünlü akışlarım dumandır ciğerimde beni günden güne bitiren.


Lider konuşmasını bitirmiş ve suskun suskun bakıyor geleceği görür gibi…

.nokta.AŞK.nokta.


      Aşka kapılarını açtığın zaman, acılar giremez diyemezsin. Aşk acılarıyla, tutkularıyla, gözyaşlarıyla, rüzgârlarıyla, mutluluklarıyla, sevinçleriyle, hüzünleriyle, korkularıyla, kıskançlıklarıyla, yalnızlıklarıyla, taze çiçek kokularıyla, bir bütün olarak girer içeri. Aşkı acılardan süzemezsin. Kötülüklerden ayıramazsın. İstesen de istemesen de aşka boyun eğersin…

-İyi misin?
-Değilim.
-Yapabileceğim bir şey var mı?
-Yok.
-Tamam.
        Diyalogunda ’’Tamam.’’ Demeyen kişidir dost. Biz bu adamlara hiçbir zaman dost demedik. Çünkü gerçek dost; bizi yüzümüze karşı eleştiren, ama herkesin içinde savunan, başarılarımıza sevinen, başarısızlıklarımıza üzülen, kırgınlıklarımızda yanımızda olabilen, bizi sıkkın görünce diğer dostlara haber veren, bizimle ilgilenmelerini isteyen, birileriyle tanışmamız gerekiyorsa o buluşmayı sessizce düzenleyen, bizi dikkatle izleyen ama belli etmeyen, sahiplenendir. İyi değilim diyen arkadaşının yanında olan kişidir.
      *Gerçek dost kardeştir, candır, kandır, her şeydir…
      Orantı gibidir sanki yaşam ve nefes alışımız her hüzün kaplayışında içimizi hemen atarız kendimizi dost sahiline, ellerimizi uzatırız. Biliriz ki onları tutan biri var. Yaslarız sırtımızı koca bir çınara, yıllanmış bir şarap gibidir o. Açarız içimizi dökeriz dertleri ve vardır karşımızda tamam demeden bizi dinleyen, çözümler sunan ve elini omzumuza atıp hep beraber oldukça geçer bunlar üzülme yanındayım diyen. Salınırız yemyeşil bahçelere dinlemeden sağanak yağmuru sert esen rüzgârı. Bizi biz olduğumuz için seven birileri muhakkak vardır. Her zaman dost dediğimiz derdimizi paylaştığımız…

11 Kasım 2010 Perşembe











Her Gün Önüne Gelen Kızla Yatma Hayali Kuran Bu Gençlerin, Evleneceği Zaman Bakire Kız Beklemesinin Mantığı Çözülememiştir.''

Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi
ağır ağır akarak kanıma karışmakta
yokluğun!

Hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun
aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz
güveye benzer bir şey oldu suskunluğun!.. anladım ki:
aşk naftalinlenmiyormuş meğer, eğer kanıtlanmıyorsa suçun.

Attığın kazıkları saklıyorum...
Saklıyorum ki..Gün gelip bana döndüğünde seni oturtacak yerim olsun..                                                                                                                                                                                                                                ’’bir gün bana ihanete kalkışacak olursan beni sana emanet ettiğim silahla değil kendi silahınla vur. “

"…bazı aşklar bitmesi için yaşanır.
Bazı doğum günleri kötü geçer.
Bazı romeolar julietleri iplemez...
Boş ver... Kim aşktan Ölmüş ki !"

"-Of dedi.
-Ne oldu? Dedim.
-Hiç dedi.
-Her şeyi bırak gel benimle dedim.
-Olur mu? Dedi.
-Topu topu bir tabak fazla koyarız soframıza dedim.
-Olmaz dedi.
-Neden? Dedim.
-Aynı tabaktan yeriz dedi.
Bir daha sevdim.

"ben burada ki ateşi orda ki buz için yaktım!"

" Ben zilzurna sarhoş olsam da yaşadıklarımdan çıkarken hesabı ödeyecek kadar ayığım."

"Bana 'benden iyisini bulamazsın' diyen sevgilim: Ne gemiler yaktım ben, kıçı kırık bir sandalın lafı mı olur…"

"sen bir defa olsun “seni seviyorum” yalanını at ;
melekler günahını bana yazsın olur mu?

”nasıl bittiyse bundan öncekiler… bu da biter…bite bite bende biterim..olur biter”

”senin hep ”seni seviyorum ama…’ların vardı. Benimse ” ama seni seviyorum’larım …”

”git gidebildiğin yere kadar… Bu limanda kaybettiğim ilk gemi sen değilsin! Ama şunu unutma! Rıhtımda kalanı değil, çekip gideni vurur fırtına…”

”ben sana uyandım, sen başkaları ile uyurken…”

”aramızdaki yaş farkını sorun etme. Sevgide bunun önemi yok; insan ile tanrı arasındaki yaş farkını düşünsene.”

”kızının adını ’sarmaşık’ koy anne. Hayata ve hayale sarılarak büyüsün.
Oğlunun adını ’veda’ koy anne. hayatı ve hayali terk ederek yürüsün..
Kendi adını ’cefa’ koy anne… Hayatı ve hayali önüne katıp da sürüsün.
Benim adımı koymayı bir zahmet unut anne.
Hayattan ve hayalden utanıp da çürüsün”

”olur bırakma sigarayı, s*ktir et sağlığa zararlı sloganını... sen
bilmiyorsun, gittiğinden beri izmaritlerde dudak izini aradığımı...”

”kendini bir b*k sananlarla aynı kanalizasyonda olmak zor.”

“ben basit yalanları gözümün içine bakarak söyleyen aptallar tanıdım. İnandığımı sandılar; bense onların kuş kadar akılları ve cahil cesaretlerine hayrandım.

” Bunlar da geçecek şüphesiz. Seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki? !”

sessizce fısıldadı “hep mutlu ol” içimden cevapladım “sen hiç mutlu olma” ” … Şimdi kim kimi daha çok seviyor acaba…
Mutlu ol diyen mi olma diyen mi ?”

”önceleri hatayı hep kendimde bulurdum… “az geçtim” kalbinden… Derdim hep… Söyleyemedim sevdiğimi diye ağlardım geceleri…
Ama senin bir başkası için yandığını gördüm ya…
“az geçtim” demiyorum artık… Bir harf daha ekledim acım diner belki diye…
Artık ” vazgeçtim…”

”affedilen vazgeçilendir…
O, affedildi… Çünkü ondan vazgeçildi !”

 

**Küçük İskender…


5 Kasım 2010 Cuma


      İyi biriyim, ama melek değilim. Günaha girdiğim olur, ama şeytan değilim. Ben yalnızca bu koskoca dünyada sevecek birilerini arayan küçük bir kızım...
      Erdemli bir kız öpüşür ama aşık olmaz, dinler ama inanmaz ve terk edilmeden önce terk eder…
      Tek başına mutsuz olmak, biriyle mutsuz olmaktan iyidir... 
                                                         ** Marilyn Monroe…


4 Kasım 2010 Perşembe

.Başlık YOK.


Bir rüya gördüm ygs ye girmişim.
Hiç bir şey yapamıyorum.
Ellerim titriyor.
B*k gibiyim sınav çıkışı.
Kesik kesik görüyorum.
Film şeridi gibi.

Koştum yoruldum.

Bu arada L0VE çoo..k kötü bir şey.


____Hayat çoğu zaman 'götlük' yapıyor..

*Kalabalıklar içinde yalnızım..



Sık sık düşünüyorum bugünlerde.
"Kalabalıklar içinde yalnızım" parodisinin hakkını veriyorum.
Çok konuşuyorum yieaa.
Yersiz, saçma ve anlaşılmaz oluyorum bazen.
Ama anlaşılmamanın verdiği o hafifletici his ha-ri-ka.
Bol bol gülüyorum.
Boğazım gülmekten acıyor, gıcık oluyor.
Hayat çok Canımı yakıyor da belli etmiyorum.
Üşüyorum, hava soğuk gerçekten de.
Ama çevremdeki insanların soğuk davranışları daha etkili.
Samimi gelmiyor bir çok insan bana…

?? Çok  Fazla Soru(nu)m var…

''..To Be Or Not To Be..''


"Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
Yoksa diretip bela denizlerine kaşı
Dur, yeter! demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece!
Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
Çünkü o ölüm uykularında,
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
Sevgisinin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine,
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altından inleyip terlemek,
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanı?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden,
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
A
peri kızı, dualrında unutma beni,ve bütün günahlarımı...
ma sus, bak, güzel ophelia geliyor.''
**defalarca okunası cümleler, ifadenin güçlü yanı. derin anlamlı sözcükler dizini. tekrar tekrar hamlet! ** "the rest is silence"  Tanrı seninle olsun, unutma beni! Yemin ett
 
im, unutmam.hamletin horatio ya vasiyeti: if thou didst ever hold me in thy heart,
absent thee from felicity awhile,
and in this hearsh world draw thy breath in pain,
to tell my story... --
 
" yıldızların yandığına inanma
inanma güneşin döndüğüne,
her doğruyu yalan bil
fakat seni sevdiğime inan ophelia "
hamlet / sheakspear

spoiler--
To be or not to be . That is the question: to go on living , fighting againist this sea of troubles or to die and end everything? why be afraid of death ? to die is to sleep no more perhaps to dream? Yes that's the problem : in that sleep of death what dreams will come ?
--
spoiler--

sözleri eserin en can alıcı bölümüdür @hamlet 3/1
 

1 Kasım 2010 Pazartesi

PARADOKSS ..en mantıksız mantık konusudurr..



       Matematik çalışıyordum, konu da mantık. En mantıksız konu bence ama adı batsın yani. Paradoksları merak ettim. Araştırmaya başladım. İlk başta anlayamadım tabi. Saçma geldi. Ama sonrasında çok ilgimi çekti.

       Paradoks, görünüşte doğru olan bir ifade veya ifadeler topluluğunun bir çelişki yaratması veya sezgiye karşı bir sonuç yaratmasıdır. Paradokslar ilginçtir, eğlencelidir, öğreticidir, şaşırtıcıdır, zihni açar... Paradokslar çelişki içindedir. Paradoksların hem doğru oldukları hem de yanlış oldukları kanıtlanabilir. Mantıksal olarak çelişkilidirler ve bizi büyük çıkmazlara sürükleyebilirler. Aslında fazla kurcalamamak gerekiyor bence. Çünkü bir yerden sonra işin içinden bir türlü çıkılamıyor. Çok fazla örnek verilebilir paradokslara, işte bazıları;



Epimenides paradoksu mantıktaki bir sorundur. Bu sorun Giritli filozof Knossoslu Epimenides'in ardından adlandırılmıştır. Filozof şöyle demiştir: Κρῆτες ἀεί ψεύσται, "Giritliler, her zaman yalancıdır". Problemin bir başka sürümü de Douglas R. Hofstadter'in Gödel, Escher, Bach isimli eserinde bulunur:
Epimenides ölümsüz bir ifadede bulunmuş, bir Giritli idi; "Tüm Giritliler yalancıdır."
Epimenides'in bu ifadesi Epimenides paradoksu olarak adlandırılır. Zaman zaman Yalancı paradoksu veya Giritli paradoksu olarak da anılmıştır.
Paradoks şuradan kaynaklanmaktadır:
  1. Eğer "tüm Giritliler yalancıdır" önermesini doğru kabul edersek, kendisi de Giritli olan Epimenides'in yalancı olması gerekir. Eğer Epimenides yalancıysa, tüm söyledikleri gibi, "tüm Giritliler yalancıdır" önermesinin de yanlış olması gerekir. Önermenin hem doğru hem yanlış olduğu sonucu çıkar.
  2. Eğer "tüm Giritliler yalancıdır" önermesi yanlış kabul edersek, kendisi de Giritli olan Epimenides'in doğru söylüyor olması gerekir. Şu halde, "tüm Giritliler yalancıdır" önermesi doğru olmalıdır. Yine çelişkili bir sonuç çıkar.
  3. Bir önerme hem doğru hem yanlış olamaz.
Burada gözden kaçırılan ve yıllarca matematikçilere yanlış hesaplamalar yaptıran küçük bir püf noktası vardır ve o da şudur:
  1. "Bütün Giritliler yalancıdır" önermesinin tersi
  2. "Bütün Giritliler doğrucudur" değildir. doğrusu
  3. "En az bir Giritli vardır ki, doğrucudur" olması gerekmektedir
HER kelimesinin tersinin EN AZ BİR cümlesi olduğunun keşfinden sonra matematikdeki bu tıkanıklık aşılmış ve aslında epimenides paradoksunun aslında bir paradoks olmadığı ortaya çıkmıştır.
Bu bilgi ışığında değerlendirdiğimizde, "Bütün Giritliler yalancıdır" önermesi yanlışsa, "En az bir Giritli doğru söyler" önermesi doğrudur. Bunlardan birinin Epimenides olması mümkün olduğundan, paradoks ortadan kalkar.

*bu yazı aslında yok
*Bütün genellemeler yanlıştır
*yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan...
*bir şey söyleyebilir miyim?
*ölü doğmak
*ben sevgilime aşığım
sekreterden hoşlanıyorum, verirse yatarım
*saygılı ol mına kodumun
*Socrates'in paradoksu:
"Bilidiğim tek şey hiç bir şey bilmediğimdir."

*Kralın paradoksu:
Kral ülkenin yalancıları arasında bir yarışma açtı. "İşte bu yalan," diyebileceği bir yalan uydurana bir küp altın vadetti. Yalancılar akın akın saraya gelip yalanlarını söylediler, fakat yalanlar ne kadar akıl almaz olursa olsun kral hep, "olabilir, niye olmasın ..." gibi cevaplar veriyordu. Böylece hem eğleniyor, hem de bir küp altından olmuyordu.
Derken kahramanımız elinde boş bir küple huzura çıktı ve konuştu:
"-Rahmetli dedeniz bir savaşa çıkacaktı, ancak o günlerde hazinede yeterli para yoktu. Dedeniz dedemden bu küple bir küp altın borç aldı ve 'bu borcumu torunum torununa ödeyecek,' diye söz verdi. Şimdi, dedenizin borcunu bana ödemeniz için buraya geldim."
Kral, "işte bu kuyruklu bir yalan!" deyince adam, "o halde ödülümü alayım," dedi.
Kral, "ımm şeyy doğru da olabilir" deyince adam, "o halde borcunuzu ödeyin" dedi


*Yamyam Paradoksu:
Bir adada yaşayan bir grup yamyamın eline bir mantıkçı düşer. Yamyamlar mantıkçıya şöyle derler: "Biz her yakaladığımız yabancıyı yeriz. Kimini haşlayıp, kimini kızartıp yeriz. Avımıza bir soru sorarız. Avımız soruyu doğru yanıtlarsa haşlarız, yanlış yanıtlarsa kızartırız."
Dedikleri gibi de yaparlar. Mantıkçıya şu soruyu sorarlar: "Seni haşlayıp da mı yiyeceğiz, yoksa kızartıp da mı yiyeceğiz?" Mantıkçı bir süre düşündükten sonra soruyu çok akıllıca cevaplar: "Kızartacaksınız!" İşte yamyamları çaresiz bırakan paradoks ortaya çıkmıştır, ve bu yanıtı sayesinde mantıkçı ne kızartılır ne de haşlanır.

Bir an için mantıkçının kızartılacağını varsayalım. O zaman verdiği yanıt doğru olur. Ama yanıt doğru olduğu için -yamyamların kendi kurallarına göre- mantıkçının haşlanması gerekmektedir. Demek mantıkçı kızartılamaz. Şimdi de mantıkçının haşlanacağını varsayalım. O zaman mantıkçının yanıtı yanlış olacak. Yanıt yanlış olduğundan da kızartılması gerekmektedir. Demek mantıkçı haşlanamaz da. Yamyamlar tam bir kısırdöngüye girmişlerdir. Kızartsalar haşlamaları gerekecek, haşlasalar kızartmaları! Sonuç olarak adamımız kurtulur.


*Timsahın paradoksu:
Timsahın biri Nil kenarında çamaşır yıkmakta olan bir kadının bir anlık gafletinden yararlanarak onun çocuğunu yakaladı. Kadın çocuğunu geri vermesi için timsaha yalvardı. Timsah, "çocuğuna ne yapacağımı doğru olarak tahmin edersen, onu sana veririm, aksi halde onu yerim," dedi.
Kadın, "Ay! Yavrumu yiyeceksin," diye bir çığlık attı.
Timsah, "pekala," dedi, "artık onu sana veremem, çünkü böyle yaparsam sen yanlış tahminde bulunmuş olursun. Halbuki sana yanlış tahminde bulunursan onu yiyeceğimi söylemiştim."
"Tam tersine," dedi kadın, "yavrumu yiyemezsin, çünkü onu yersen doğru tahminde bulunmuş olurum ve doğru tahminde bulunduğumda onu bana vereceğini söylemiştin."


Kral adama, "bana bir şey söyle, doğru çıkarsa seni astıracağım, yanlış çıkarsa senin boynunu vurduracağım." Adam, "benim boynumu vurduracaksın," dedi.

*Para paradoksu:
Aynı paradan ikisini yan yana koyup birini sabit tutarak diğerini onun etrafında döndürün. Döndürülen para yarım tur attığında kendi ekseni etrafında bir tam tur atmış olacaktır.

*Kutudaki toplar:
a. Bir kutuya her defasında 10 top konup 10. top geri alınıyor. Bu işe sonsuz kere devam ettiğimizde kutuda kaç top kalır?
b. Bir kutuya her defasında 10 top konup sırayla 1. toptan itibaren birer top geri alınacaktır. Bu işe sonsuz kere devam ettiğimizde kutuda kaç top kalır?


 *Cümle Paradoksu:
Epimenides paradoksuna benzer bir paradoks da şudur: "Bu cümle yanlıştır."
Yine, cümle yanlışsa doğru, doğruysa da yanlış olmak zorunda.

*Zenon'un Akhilleus Paradoksu:


İ.Ö. 5. yüzyılda yaşamış Yunanlı düşünür Zenon'un şu hikayesi meşhurdur: Bir gün, Antik Yunan'ın meşhur savaşçısı Akhilleus, bir kaplumbağayla koşu yarışı yapmaya karar vermiş. Akhilleus, kaplumbağadan tam 10 kat daha hızlı olduğu için kaplumbağanın yarışa 100 m önden başlamasına izin vermiş. Yarış başladıktan birkaç saniye sonra, Akhilleus aradaki 100 m'yi hemen aşmış, ama bu arada onunkinin onda biri hızla hareket eden kaplumbağa, 10 m ilerlemiş. Yani aralarındaki mesafe, artık 10 m'ymiş. Akhilleus, bu 10 m'yi de geçerken, kaplumbağa da 1 m ilerlemiş, yani artık aralarında 1 m varmış. Akhilleus, bu 1 m'yi geçerken, kaplumbağa 1/10 m, yani 10 cm ilerlemiş. Akhilleus bu 10 cm'yi geçerken de kaplumbağa 1 cm ilerlemiş. Akhilleus bu 1 cm'yi de geçince, aralarındaki uzaklık 1 mm'ye düşmüş, vs. vs. Yani fark sürekli onda birine düşüyor, ama asla kapanamıyormuş!!?? Yani kaplumbağadan 10 kat hızlı olan Akhilleus, kaplumbağayı hiç geçememiş!!??

 

*kendimi övmeyi sevmem.
*bana inanmayın
*en ilginç olanlarının russel'e ait olduğunu düşündüğüm paradokslar.çünkü russel bir saf mantıkçıdır. ...russel paradoksları:
1)"bir odada papa ve ben varım. odada kaç kişiyiz?" cevap:
"bir kişiyiz. çünkü ben, aynı zamanda papayım"

2)russel'a göre iki çeşit küme var:
a) kendisinin elemanı olan(ihtiva eden) kümeler.
b) kendisinin eleman&ı olmayan kümeler.
şimdi, "kendisinin elemanı olmayan kümeler"in kümesine 'x' diyelim. x, kendisinin elemanı mıdır?

*hiçbir şey düşünmüyorum..
*seni seviyorum ama ayrılmamız gerekli...
*bir suçlu mahkeme kararıyla idama mahkum ediliyor. ama hakime savcıya vs. o kadar yavşıyor ki kendisine ufak bir şans veriyorlar. mahkum o günden itibaren bir hafta içinde idam edilecektir. ancak idam edileceği günü tahmin edip sabah kalkar da beni bu gün idam edeceksiniz derse kurtulacaktır.

şimdi:

haftayı pazartesiden pazara kadar düşünürsek. pazar günü idam edilemez. çünkü pazara kadar idam edilmeyen mahkum pazar son gün olduğundan kesin bir biçimde o gün idam edilecceğini bilir. pazar idam edilemeyeceğine göre artık son gün cumartesi olmuştur. bu böyle sürüp gider ve mahkum idam edilemez. ama bir yandan da böyle düşünen mahkum hiç bir zaman idam edilemeyeceğini zannederken perşembe günü gelip adamı asabilirler.

bunu okuduğum yerde iki mantığın da kusursuz olduğu iddia ediliyordu. halbuki burda saçma sapan bi durum var. eğer mahkumun tek bir tahmin hakkı varsa zaten pazar günü idam edilmemesi için hiç bir sebep kalmaz. zira o güne kadar tahmin hakkını kullanmış olabilir. yok eğer istediği kadar tahmin hakkı varsa hakim bu şekilde kimseye çaktırmadan suçluyu beraat ettirmiştir.
*a=b olduğunu kabul edelim
a=b
a.a=a.b
a.a-b.b=a.b-b.b
(a-b).(a+b)=b.(a-b)
a+b=b a=b idi o zaman
2.b=b
b=1 için 1=2
va hatta b=4 için 4=8
ve bu şekilde devam ettiğimizde bütün sayıların birbirine eşit olduğu gösterilebilir.
yani a eşit b için, a eşit değil b'dir
yaman
paradoksa girdik çıkamıyoruz.

uyanık arkadaşlar için düzeltme: doğru. aslen paradoks değil mantıksal yanılma. 0'ın sadeleşmeme ve yutan eleman olma mantığına dayanıyor.
*"ey dostlarım! dünyada dostluk diye bir şey yoktur!" -aristo
*bir matematik paradoksu, yazarak anlatılması ve okuyarak anlaşılması hafif zor olabilir ama yapabiliriz:

*aralarında x km ara olan ve aynı yönde hareket eden iki araçtan arkadaki 2v, öndeki v hızındadır. mantıken bir süre sonra arkadaki öndekini yakalayacaktır. fakat, arkadaki araç x km ilerleyip öndekinin başladığı yere vardığında öndeki x/2 km ileride olacaktır. aynı şekilde arkadasi araç x/2 km daha ilerlediğinde, öndeki x/4 km ileride olacaktır. bu sonsuza kadar x/8, x/16,... şeklinde devam eder. arkadaki araba da her zaman öndekinin x'in o oranı kadar gerisinde kalır...
*bu cümle
 deki harf sayısı otuz yedi değildir.
*kesinlikle,bu konu hakkında
 kesin bir yorum yapılamaz.
*yaşamak öldürür…

(…)

25 Ekim 2010 Pazartesi

'''ʞoʎ ʎǝşıq uǝpıƃ sɹǝʇ ɯıʎıʎı uǝq ~


           Kolay değil hayat… İçimizdeki fırtınalarda oradan oraya savrulup duruyoruz yalnızca. Mutlu muyuz peki? Mutluluk nedir biliyor muyuz? Mutlu olmak ne demek? Benim mutluluğum değil mi bahsettiğimiz. Öyleyse neden başkaları için yaşıyorum? Neden korkuyorum hata yapmaktan? Neden korktuğumu biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz tabi. Hatalarınıza gülenlerin hiç mi ayağı takılmadı bir yerlerde? Hiç mi düşmediler, hiç mi kanamadı dizleri sanıyorsunuz? Eğer öyle sanıyorsanız büyük yanılgılar içindesiniz.
              Baktığımda görebilmeyi bir öğrenebilsem, başkası için değil kendim için yapabilsem bir şeyi nasıl mutlu olacağım bir bilseniz.
              Kurallar, sınırlar, kalıplar… Hür olmadıkça bir kuş bile uçamaz. Kanatları olsa ne fayda? Oysa benim kanatlarım bile yok ki. Yaşamanın ne anlamı var hür olmadıkça?
             Yine söylüyorum. En büyük korkum; hata yapmak, beni en çok sarmalayan his; hayal kırıklığı. Bu büyük bir çelişkidir bence. Hata yapmaktan neden korkar ki insan? Korkmamalı bence. Hata yaptığın sürece büyürsün. Direnmeyi öğrenirsin hayata karşı. Ne zorluk çıkarsa çıksın karşına, pes etmez son ana kadar savaşırsın. Öldürmeyen acı güçlendirir. Ve ben korkuyorum hata yapmaktan. Çünkü sonunda kaybetmek var…

Gitmek istediğim her yer 'cennet' gittiğim her yer 'cehennem'...



          
           Farklı yüzlerle tanışmayı öğrendim bugünlerde. Bazı görüntülerin ardına gizlenmenin büyüsünü de keşfedebiliyorum yavaş yavaş. Neleri, nerelerde bıraktığımı, arada sırada, bir yalnızlık, bir kararsızlık anında söyleyebiliyorum içimdeki insana. Sadece içimdeki insana…
         Kendimi tüm insanlara karşın tek başıma, tüm sığınmalara karşın korunmasız hissediyordum. Oyun benim oyunumdu sahneyse herkesin. Herkese ait tek bir sahne… Ama aslında biz farkında değiliz. Herkesin sahnesi kendine ait ve aslında herkes farklı rollerde farklı repliklerde yaşıyor kaderini. Şimdi, yenilgilerin, kırgınlıkların, pişmanlıkların, bana zaman zaman farklı ölümlerle dönen ayrılıkların görüntülerini düşünebilirdim. Ama bu olasılıkları denemenin yanı sıra, direnmeye, yaşananları, yaşanabilenleri savunmaya, doğrulamaya yönelik bir hikâyenin sınırlarına ulaşmayı da bilmek gerekiyordu. Sınırlara ulaşmayı ya da birilerine tedirgin adımlarla da olsa ilerlemeyi göze alabilmek… İkircimle biraz da korkarak… Yalnızca gösterilen, gösterilebilen sahneleriyle, duyurulabilen konuşmalarıyla, başkalarının karşısına getirilmek istenen bir oyunun ötesine bu yoldan geçebilirdim. Bir hayalde düşebilmeyi göze alarak yürümek kalıyordu geriye, bu durum da…

14 Ekim 2010 Perşembe

 
http://www.izlesene.com/video/muzik-teoman-dursun-dunya/323119

Bir çılgın gibi şimdi hayatım
Ne sevgim kaldı çünkü ne gözyaşlarım
Kurtulmak için her seferinde
Kaçtım koşar gibi içimdeki senden
Ateş düşünce hep söndüm,hep sırılsıklam

Şimdi dursun ister dönsün dünya
Dursun ister dönsün dünya etrafında
Hiç farketmez çünkü artık sen yoksun ya
Sönsün tüm mumlar bitsin sevgim
İster dursun ister dönsün dünya..

Mektuplar gibiyiz hiç açılmamış
Saklanmış ama zamanla kaybolmuş
Sildinmi beni parmak ucunla
Sçindeki benden kurtuldunmu yoksa
Günüm gelince yok oldum ardından

Şimdi dursun ister dönsün dünya
Dursun ister dönsün dünya etrafında
Hiç farketmez çünkü artık sen yoksun ya
Sönsün tüm mumlar bitsin sevgim
İster dursun ister dönsün dünya...

11 Ekim 2010 Pazartesi

Mutluluk Hangi Cehennemdesin ???

             Kahverengi çantamın fermuarı yırtıldığında, lacivert elbisemin dantel kısmı söküldüğünde veya herhangi bir sokakta yürürken, kendimi hiç mi hiç önemli hissetmediğimde, sahip olduğum istikrarla karar verdim. Saçları rüzgâr da savrulan kadın kostümümü giydim. Hayatımı, düşüncelerimi ve daha birçok şeyi yazıya adama fikrimi gerçekleştirmeye başladım.
           Ne bileyim işte, âşık olmak isterken ve bunu kendime bile anlatamayacak kadar maviye boyanmışken kalbim, soğuk bir sonbahar akşamında, cama çarpan yağmur damlalarını seyrederken, karanlığa karşı çığlık atma ve isyan etme isteği üzerine yazmaya başladım.
            Botlarımla uyum içerisinde olan kahverengi montumu ve benetton marka şalımı alıp çıktım evden. Ansızın bir rüzgâr çıktı az önce. Sertçe esiyor ve üşüyorum yavaştan. Kollarımı kavuşturuyorum sıkıca, susturuyorum yalnızlığımı, oturuyorum kaldırıma. Kurumuş ve sararmış yaprakları izliyorum. Canım sıkılıyor. Yeniden esen rüzgâr acıtıyor gözkapaklarımı. Toplayıp getiriyor anılarımı bir bir, atıyor önüme. Yazacak çok şey var. Ama cümleler bir türlü mantıkla birleşmiyor. Bende artık corteximi bir kenara bırakıyorum. (Cortex: ’’Mantıklı ol! ’’ diyen beynin kabuk bölgesi.) Günler, aylar, yıllar geçiyor bir şekilde hayat akıyor, gidiyor, biz yaşıyoruz. Birçok insan birçok şeyin farkında bile değil oysaki…
           Düzen insanın canını sıkıyor. Kurallar! Artık garipsemiyorum onları. Anlamaya çalışmıyorum bile. Ne yaparsak yapalım insanlar değişmiyor çünkü. Her şeye rağmen herkes sadece bildiğini okuyor. Günün sonunda kazanan yine ve yeniden yok.
           Oturup ani bir ilhamla yazmaya başladım. Canım bu kadar Yanerken anlatamıyorum hiçbir şeyi. Bir türlü toparlayamadım cümlelerimi. Doğru kelimeleri kullanamıyorum. Ama rahatlıyorum yazdıkça. Yine de yazdım. Yazdım. Yazdım… Defterimi kapatıp, odamın büyük kütüphanesine kaldırdığımda, aklımda tek bir soru kalmıştı…

           Bu yaşananların ne kadarı doğru ne kadarı yanlıştı???

iL–qi–Lәи–мi–Чo–яuм . қiм–sәЧ–LеӘ . √ ( ,

         İlk başlarda çok zorlandım. İçime kapanmıştım. Ayağa kalkabildikten sonra her şey daha kolaylaştı. Kalktım sırtımdaki bıçakları çıkardım. Üzerimi silktim ve kendime gelmeye çalıştım. İlk düşüşlerim değildi ya da ilk kalkışlarım. Biliyorum son da olmayacaklardı. Yalan arayışlarımdan da vazgeçtim. Başlarda biraz sendeledim. Zor oldu yaralarımı sarmak. Az canım yanmadı, birileri yüzünden… Ama toparlandım. Görmeye başladım tam da gerçekleri. Kabullendim sonra. Daha büyük yaralar açılmasın mavi kalbimde diye. Kendim oldum. Çabaladım. Bu sefer umursamadım. Ruhumu satmadım. İsteyen istediğini düşünebilir dedim. Açıkçası hep rahat olmaya çalıştım. Takmadım kimseyi. Saçma sapan bir mantıksızlık olarak değerlendirilse de ben kendim olmaktan mutluyum. Kendimi değiştirme çabam yok. Farklı olmak için bir taraflarımı kasma ihtiyacım hiç yok. Bırak artık benle uğraşmayı. Umurum da mısın sanki. Kan emici asalak Allah aşkına bir s*ktir git yaaa…!